“Huccetü’l-İslâm”, yani “İslâm’ın delili” lakabıyla ünlü Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazâlî, hicri 450 yılında (M. 1058) Horasan Eyaletinin Tûs şehrinde doğdu.
Esnaflıkla uğraşan babası, ölüm döşeğindeyken iki oğlu Ebû Hâmid Muhammed Gazâlî ve kardeşi Ebu’l-Futuh Ahmed Gazâlî’yi çağırarak, okuma-yazma bilmemesindeki üzüntüsünü dile getirdi. Sonra onları, okumaya teşvik etti ve mirasından bir miktar ayırarak onları okutması için sûfî dostlarından birisine teslim etti.
Kıt bir parayla bu iki kardeşin terbiyesini ve öğretimini üstlenen bu sûfî, kendisine bırakılan paranın kısa bir sürede bitmesi üzerine onlara medreseye gitmelerini ve orada kalmalarını tavsiye etti. İşte İmam Gazâlî’nin ilim hayatı gerçek manada bundan sonra başlamaktadır.
Sûfînin dediği gibi hareket eden Gazâlî, memleketi olan Tûs şehrinde Ahmed Razkâni’den bir müddet fıkıh okuduktan sonra zamanın meşhur alimlerinden olan Ebu Nasr İsmailî’den ders almak amacıyla Cürcan’a gitti. Bir süre bu alimin yanında ders dinleyip bunları defterlerine kayda geçtikten sonra tekrar Tûs şehrine döndü. Üç yıl burada kalıp öğrendiklerini tekrar etti.
İmam Gazâlî (rh.a), daha sonra Nişabufa giderek İmâmu’l-Harameyn Ebu’l-Meâli el-Cüveynî’den dersler almaya başladı. Yaklaşık olarak on sene bu medresede tahsile devam etti. Bu dönem içerisinde fıkıh, hilaf, ce-del, usûlu’l-fıkıh, usûlu’d-dîn, mantık ve edebiyat gibi bir çok ilim dallarında mütehassıs oldu.
Gazâlî’nin Nişabur’daki tedrisat döneminde ders aldığı hocalardan birisi de İmam Kuşeyrî’ye talebelik yapmış olan el-Farmadî’dir. İmamu’l-Harameyn’in vefatı üzerine Nişabur’da fazla kalmayan Gazâlî, Nizamiye medreselerinin kurucusu ve Sultan Alp Arşları ile Sultan Melik Şah’ın veziri olan Nizamü’l-Mülk ile görüşmek amacıyla Bağdat’a gitti.
Nizamü’l-Mülk’ün etrafında bulunan ilim ve bilim adamlarının arasında kısa zamanda aklı ve zekasıyla öne geçen Gazâlî, tüm alimler tarafından takdirle karşılandı; ilim meclislerinde yaptığı münazaralarla karşısına geçen herkesi susturdu. Bu şekilde Nizamü’l-Mülk’ün saygısını kazandı. Bir süre Nizamü’l-Mülk’ün ilmî ve hukukî danışmanlığını yaptı. 1092 yılında Nizamü’l-Mülk tarafından ünlü Bağdat Nizamiye Medresesine baş müderris olarak tayin edildi.
Daha önceleri de kelam, mantık, felsefe ve hikmet üzerine ciddi çalışmalarda bulunmuş olan Gazâlî, Nizamiye medresesindeki görevi esnasında bu ilimler üzerinde daha fazla durma imkanı buldu. Gazâlî’de bulunan bu fıtrî merak, kendi ifadesiyle ‘hâdiselerin hakikatini anlamaya olan susamışlığı’ onu, her türlü dinî, ilmî ve fikri akımları derinden incelemeye götürdü.
Gazâlî, gerçeği bulmak isteyenlerin dört gruba ayrıldığını ve her birisinin o yolda hakikati aradığını gördü. Bu dört grubu şu şekilde sıralamak mümkün;
1- Kelamcılar,
2- Bâtınîler,
3- Felsefeciler,
4- Sûfîler idi.
Her birisinin görüşlerini ve iddialarını inceledi; bu fırkalardan ilk üç grubun zararlarını ve tutarsızlıkların görüp onları terk etti. Sonra, sûfîlerin yolu olan tasavvufu seçti ve tüm gücü ile tasavvuf yolunu incelemeye koyuldu.
İmam Gazâlî, öncelikle bu yolun büyükleri olan Ebu Tâlib el-Mekkî’nin Kûtu’l Kulûb’unu, Sühreverdî’nin Avâ-rifu’l-Meârif’ini, Haris b. Muhasibi’nin eserlerini ve Cü-neyd-i Bağdadi, Şiblî, Ebu Yezîd Bistamî gibi daha birçok sûfî büyüklerinin sözlerini okudu, inceledi. Tasavvufun bereketine sadece ilimle ulaşılamayacağını anlayan Gazâlî, makam, mevki ve şöhretini terk edip bütün servetini dağıtarak 1095 yılında Bağdat’tan ayrıldı.
İlk olarak Şam’a gitti. Alimlerin belirttiği gibi Şam, gerçekten tasavvufu yaşamaya elverişli bir şehir olduğundan burayı tercih etmişti. Burada iki sene kadar kaldıktan sonra Kudüs’e, oradan da hac farizasını eda etmek amacıyla Hicaz’a gitti.
Yaklaşık olarak on-on iki sene süren uzlet, manevî terbiye, nefsini ve kalbini temizleme, zikir, ibadet ve tefekkür hayatından sonra Hemedan’a, oradan da doğduğu yer olan Tûs şehrine geldi. Burada; evinin yanında bir camii ve tekke yaptırarak etrafında toplanan öğrencilere ders vermekle meşgul oldu. Bu zaman içerisinde telif faaliyetlerine de devam etti.
“Zamanın Sultanı” olarak bilinen Fahru’l-Mülk’ten kendisine Nizamiye medresesinde tekrar ders vermesi için ısrarlı davetler gelince yeniden Bağdat’a gitti. Üç-dört yıl kadar devam eden bu tedrisat dönemine bir daha son vererek tekrar Tûs şehrine döndü. Evinde İki yıl kadar telif ve tedris faaliyetlerine devam eden Gazâlî, geride insanın okumaya bile zor güç yetireceği sayıda eser bırakarak, memleketi Tûs’ta, hicri 505, miladi 1111, tarihinde vefat etti.
Allahu Teala derecesini âli eylesin, ruhunu İlliyyun makamlarında taltif buyursun. Bizleri de şefaatine kavuştursun.
9 yorum
Allah razı olsun. İmam-ı Gazali biyografi yazısı çok faydalı oldu. Teşekkürler.
Yazı çok güzeldi teşekkürler hocam.
Çok güzel makaleye değindiniz ayrıca siteniz temasıyla ve tasarımıyla güzel
böyle güzel makaleler bulmak artık zor ellerinize saglık
İmam-ı Galâli hayatı ve eserleri dedim ve yazınızı okudum. Gerçekten çok faydalı bir yazı. İmam-ı Gazâli’nin biyografisini merak edenler mutlaka bu yazıyı okumalı. Allah razı olsun.
Allah razı olsun, istifade ettik. İmam-ı Gazali hayatını okumak lazım. İmam-ı Gazali eserlerini de sitenizde görmek isteriz.
Harikulade gönderileriniz için teşekkürler. Okumaktan oldukça keyif aldım, Allah razı olsun. Sitenize yer işareti koyarak bildirimleri açtım, böylece sizi hatırlayacağım ve
sonra geri geleceğim. Hayırlı Ramazanlar dilerim.
Allah razı olsun hocam. Ramazan ayımız da mübarek olsun inşaallah.
İmam-ı Gazali’nin biyografisini okumuş olduk. Allah razı olsun inşaallah.